Yağmur yağdığında yerleri düşünün. Kuru hâline kıyasla çok daha koyu bir renk olur değil mi? Örneğin kuruyken gri olan yer, ıslanınca siyaha bürünür. Aynısı, ıslanan bir çok şey için geçerli.
Peki size aslında böyle bir koyulaşma durumunun olmadığını, bir nevi göz yanılması yaşadığımızı söylesek ne dersiniz? Hemen açıklayalım.
Islak kumaş ya da yer, kuru alanla kıyaslayınca daha koyu değildir fakat bizim gözümüze daha koyu gelir.
Bu durum, renklerin gözümüze nasıl yansıdığı ve algılayışımızla ilgili aslında. Herhangi bir ışık kaynağından (güneş, lamba vb.) gelen ışık, bir nesneye çarpar ve bu ışığın bir kısmı emilirken diğer kısmı yansıtılır. Nesneden gözümüze gelen ışığın dalga boyu ise nesnenin hangi renk olduğunu algıladığımızı belirler.
Örneğin sarı bir tişört, sarı rengini oluşturanlar dışındaki tüm dalga boylarındaki ışığı emer ve kalanını etrafa yansıtır. Islanan yerde de aynı durum geçerli. Tam olarak nasıl mı?
Su, yansımanın ayarlarıyla oynuyor bir nevi.
Üstümüze ya da bir yere su döküldüğünde bu alanı, su tabakası kaplar. Yani ışık, ıslak bir yere çarptığında; bu su tabakası sarı tişörtün sarı dalga boylarındaki ışığın gözümüze daha az yansımasına ve sarı ışığın daha fazla kırılmasına neden olur.
Suyun rengi olmadığı için, kapladığı alanın rengini emer ve ışığın gömleğe çarptığı açıyı değiştirir. Özetleyecek olursak su, yüzeyin kendisine çarpan ışığı daha fazla emmesine yardımcı oluyor ve yansıtılan renkte değişim meydana geliyor.
Kısacası kötü haber, ışığı algılayışımız değişmediği sürece (yani muhtemelen hiçbir zaman) koltuk altımız terlediğinde kendimizi görüntü olarak ele vermeye devam edeceğiz…
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: